Ana içeriğe atla

Yaratılış Mitleri -1:Yunan Mitolojisi - Başlangıçta Yalnızca Kaos Vardı

Başlangıçta hiçbir şey yoktu. Ne tanrılar ne insanlar, ne yer, ne gök ne de yıldızlar. Sadece derin bir boşluk ve düzensizlik... Onun adı ‘Kaos’du. Bu derin boşluk Kaos’un yeri doğurmasıyla son buldu. Yerin adı Gaia(Toprak) idi. Sonra Nyks’i (Gece) ve Erebos’u (Karanlık) doğurdu. Sonra yarattıkları yaratmayı ondan devraldılar. Gaia gökyüzünü (Uranos), tanrılara ev sahipliği yapan dağları ve denizi yarattı. Uranos’u kendine eş yaptı. Uranos ve Gaia sevgiyle birleştiler. Bu sayede birçok çocukları oldu. Titanlar(İlk tanrılar Kuşağı), Kykloplar(Tek gözlü, insan eti yiyen zalim yaratıklar), Hekatogkheirler(Yüz kola, elli kafaya sahip devler)...
Evrendeki ilk anlaşmazlık, ilk büyük sorun işte o zaman baş gösterdi. Uranos doğan çocuklarından nefret ediyordu. Tek gözlü, çok başlı, iri yarı olmalarını öne sürüyor, bunların gözüne görünmemelerini istiyordu. Çocuklarının her birini yerin derinliklerine gömüyor, oradan çıkmalarını yasaklıyor ve bu durumdan garip bir haz alıyordu.
Gaia, Uranos’un bu tiranlığına bir dur demek zorundaydı. Yoksa tüm çocukları gün yüzü görmeden mağaralarda, dipsiz kuyularda hayatlarını tüketeceklerdi. Bir plan yaptı ancak bu planın işlemesi için yardıma ihtiyacı vardı.
‘’Babanız zalimce davranıyor, bu duruma bir son vermemiz gerekiyor. Benim sözümü dinlerseniz bu işin üstesinden kolaylıkla gelebiliriz. Biriniz cesaretle öne çıksın!’’
Tüm kardeşler sus pus oldular. Hepsi babalarından kurtulmayı istiyorlar ancak onun gazabını çekmekten de korkuyorlardı. Yalnızca Kronos gözlerindeki nefretle öne çıktı.
‘’Anne ben yaparım, yeter ki nasıl yapacağımı söyle!’’ dedi.
‘’Benimle gel, nasıl yapacağını anlatacağım.’’ dedi.
Gaia onu gizli bir yere götürdü. Bağrında yarattığı çelikten, keskin dişli bir orak yapmıştı. Bunu Kronos’a verdi ve ona planını anlattı.
‘’Uranos her gün batımında benimle birleşmeye gelir. Şehvet gözlerini kör eder, hiçbir şeyi görmez. İşte sen, o yaklaştığında onun hayalarını keseceksin. Böylece o bir daha asla tiranlık yapamayacak!’’ dedi
Kronos annesini can kulağıyla dinlemişti. Babasının geleceği yere pusu kurup beklemeye koyuldu. Vakit tamam olup Uranos şehvetle Gaia’nın üzerine doğru yayılınca pusuya yattığı yerden çıktı. Elindeki aletle bir çırpıda babasının cinsel uzvunu koparıp arkasına attı. Oluk oluk kan aktı yere. Bu akan kanlar Gaia'nın bağrında tomurcuklandı ve Gigantlar(Devler), Erinnyler(Cezalandırıcı periler), Meliadlar(Dişbudak ağaçlarıyla özdeşleşen periler) bu şekilde meydana geldiler.
Kronos’un fırlattığı cinsel uzuv ise denize düşmüştü. İçindeki meni denizin bağrında yetişti ve yıl dönümünde dalgalarla kıyıya vurdu. Köpüklerin içinden karaya çıkan tanrıçaların en güzeli Afrodit’den başkası değildi.
Uranos o acıyla oğluna döndü ve ‘’Sanma ki bu son sadece bana mahsus, sen de bu yoldan geçeceksin. Senin de sonunu kendi soyundan gelenler getirecek!’’ diye bir kehanette bulundu. Uranos o günden sonra bir daha toprağa yaklaşmadı. Kronos babasının iktidarını sonlandırdı, egemenliği eline geçirdi ama babasının sözü aklından bir an olsun çıkmadı.
Kronos kızkardeşi Rhea(Uranos ve Gaia’nın kızı ve Dağlık bölgelerin tanrıçası) ile evlendi. Rhea'nın Kronos’a olan sevgisi ilk çocuğunu doğurduktan sonra korku ve nefrete dönüşmeye başladı. Kronos babasından duyduğu sözün gerçekleşmesinden korktuğu için çocuğu doğar doğmaz yutmuştu. Bu vahşi hareketini sonraki çocuklarında da tekrarladı. Rhea hiçbir çocuğunu kucağına alamadı.
Altıncı kez hamile kaldığında ise Gaia ve Uranos’tan yardım istedi Rhea, bu çocuğunu yaşatmak istiyordu. Birlikte hareket ettiler ve doğumu yapması için Rhea’yı Girit’e götürdüler. Sık ağaçlarla kaplı bu bölgede göz gözü görmüyordu ancak tam doğum yapmıştı ki Kronos çıkageldi. Rhea'nın kucağından sarılı kundağı alıp midesine indirdi. Kronos gelmeden önce çocuğu saklamış, onun yerine bir kaya parçasını kundağa sarmışlardı. Kronos taşı yuttuğunda Rhea sahte gözyaşlarıyla kocasının şüphelenmemesini sağladı. Babasından saklanan o bebek Zeus’tu.
Kronos babasının egemenliğini almakla kalmamış onun tiranlığını, zalimliğini de sahiplenmişti. Annesinin isteklerine kulaklarını kapatmış, kardeşlerini yeryüzüne çıkarmamıştı. Kendi çocuklarını doğar doğmaz yutması da annesinin onun hakkındaki olumsuz fikirlerini perçinlemişti. Gaia için kocası Uronos’un devrilmesinde oynadığı rolü oğlu Kronos için tekrarlamaktan başka seçenek görülmemekteydi.
Hızla büyüyüp gelişen Zeus artık mücadelelere hazırdı. Bu sayede Gaia’nın gözünde egemenliğin yeni sahibi olarak gördüğü tek isim haline geldi. Tıpkı Kronos'un başa geçmesinde olduğu gibi yol haritasını çizen, Zeus'a yol gösteren Gaia’ydı.
Zeus’un ilk yapması gereken Titanları yenmek için müttefik bulmaktı. Gaia bu ittifak için en doğru seçeneğin yer altında tutulan Kyklop'lar ve Hekatogheirler olduğunu anlattı. Zeus, Gaia’nın dediği şekilde hareket etti ve onları özgürlüklerine kavuşturdu. Ona minnet duyan bu güçlü yaratıklar Titanlara karşı yürüteceği savaşta yanında yer aldılar. Zeus’un bu savaşa girmeden önce son bir işi daha vardı: Babası tarafından yutulan kardeşlerini kurtarmak. Babasına Metis'ten(Akıl Tanrıçası- Zeus’un ilk eşi) aldığı bir ilacı içirdi, bu ilaç Kronos’u sancılar içinde yere yıktı. Önce Zeus yerine yuttuğu taşı, sonra da beş çocuğunu ardı ardına kustu. Zeus kardeşlerini de yanına alınca mücadeleye tam anlamıyla hazır hale gelmiş oldu.
Zeus ve destekçilerinin Titanlarla olan mücadelesi tam on yıl sürdü. Sonunda ‘’Olimposlular’’ olarak anılan tanrılar grubu Titanları yenerek onları gökten kovdular. Zeus Titanları ağır cezalara çarptırdı. Babası Kronos’u onun daha önce kardeşlerini tuttuğu mağaralardan birine zincirledi. Titanlardan biri olan Atlas’ın sırtına ise göğün yükünü yükledi.
Zaferden sonra zaferin en büyük üç mimarına Kykloplar hediyeler sundular. Kendilerine özgürlüğü bahşeden Zeus'a yıldırımı ve gök gürültüsünü, Poseidon’a(Zeus’un kardeşi) üç dişli yaba ve Hades'e(Zeus’un kardeşi) de takan kişiyi görünmez kılan bir miğfer hediye ettiler.
Sıra egemenliğin pay edilmesine geldi. Bunun için birbirleriyle kavgaya tutuşmadan, kura ile dünyaları bölüşmede anlaşmaya vardılar. Kuraya göre Zeus'a gök, Poseidon'a deniz, Hades’e de yeraltı dünyası düştü. Bunun yanında Zeus üç dünyanın da mutlak hakimi kabul edildi.
Her şey bir düzene oturmuştu ki Gaia yine sahne aldı. Zeus’un Titanlara ağır cezalar vermesi onu öfkelendirmişti. Bu kez Gaia Gigantlarla birlikte hareket ediyordu. Başa geçirmek istediği isim ise Typhon’du. Typhon, Gaia’nın Tartaros’tan(Yeraltında insanların ruhlarının acı çektiği yer) olma çocuğuydu. Zeus'un karşısına çıkabilecek en zorlu rakipti. Yüz yılan kafasına sahip bir ejderhaydı ve en büyük gücü de alevler fırlatabilmesiydi.
Typhon o kadar korkunç bir güce sahipti ki tanrılar onun karşısına çıkmamak için kaçtılar. Çok uzağa, Mısır’a gidip çeşitli hayvanların şekline bürünerek saklandılar. Geride Typhon’dan korkmayan, ona karşı mücadeleye hazır yalnızca Zeus ve cesur kızı Athena kalmıştı. Zeus şimşeklerini kullanarak Typhon’un korkunç alevleriyle başa çıkmayı başarıyordu. Ne var ki Typhon sabırla kavgaya devam etti ve sonunda Zeus ile yakın dövüşe başladı. Bu amansız dövüş Mısır ile Arabistan arasında Anadolu'da yer alan Kasios Dağı'nda(Antakya-Kel Dağı) yaşandı. Zeus daha fazla direnemedi. Typhon onu yendi ve sırtına vurup Kilikya’ya(Çukurova) kadar getirdi. Hareket edememesi içinde tendonlarını söküp çıkardı ve onu bir mağarada bir başına bıraktı. Zeus'un tendonlarını dişi bir ejderha olan Delphyne’ye verdi.
Zeus olmadan Typhon’un yenilmesi imkansızdı. Korkudan saklanan tanrılar da bunun farkındaydılar. Typhon'nun kendilerine yaşam şansı tanımayacağını da biliyorlardı. Ne yapıp edip Zeus’u kurtarmalıydılar. Bunun için haberci tanrı Hermes’e iş düşüyordu. O hızlı hareket ederek Zeus'un nerede olduğunu öğrenebilirdi. Böylece ondan alacakları direktiflerle nasıl hareket edeceklerine karar verebilirlerdi.
Hermes gece gündüz durmaksızın yaptığı araştırmalar sonunda Zeus'u hapsedildiği mağarada buldu. Tendonlarının sökülmüş olduğunu gördü. Zeus tendonlarına kavuşmadan hiçbir şey yapamazdı. Hermes bu kez tendonları aramaya koyuldu. Sonunda tendonların Delphyne’de olduğunu öğrendi. Çabukluğunu ve kurnazlığını kullanarak tendonları ondan çaldı.
Tendonlarına kavuşan Zeus bu kez Typhon’a karşı daha tedbirli bir savaşacaktı. Ne olursa olsun onu kendisine yaklaştırmayacaktı. Typhon bir anda Zeus'un karşısında bulunca bocaladı. Onu artık devreden çıkardığını düşünüyordu. Zeus gönderdiği şimşeklerle ona nefes aldırmıyordu. Typhon artık bitap düşmüştü. Kaçmaya, Zeus'tan saklanmaya çalışıyordu ama Zeus kararlıydı, onu ortadan kaldırmadan bırakmayacaktı.
Sonunda Adriyatik Denizi’ni geçerek Sicilya’ya ulaştı. Orada Zeus en güçlü şimşeğini göndererek Typhon’u yere serdi. Yorgun ve bitkin halde yerde yatan Typhon’un işi bitmişti. Zeus bir daha hiç kimseye zarar veremeyeceği bir son düşündü onun için: Etna Dağı’nı kaldırıp üzerine koydu. O günden sonra Etna zaman zaman alevler püskürtmeye başladı. Typhon’un dağın altından öfkeli haykırışlarıydı bunlar.
İşte dünya bu badireleri atlattıktan sonra düzene oturdu. Zeus, Poseidon ve Hades’in görevleri belliydi. Diğer Olimposlular da bu düzeni muhafaza etmek için işleri kendi aralarında bölüştüler. Demeter doğayı düzenleme görevini üzerine aldı, Afrodit aşk, Hera aile, Artemis avcılık, Athena ise zekanın tanrıçası oldular. Ares savaş, Apollon sanat, Dionysos şarap ve eğlence, Hermes ticaret ve habercilik, Hephaistos ise ateş tanrısı oldu. Hepsi adına insanlar tapınaklar kurdular, onlardan yardım istemek için ayinler düzenlediler. Tanrılar bu ibadetler karşılığında kimi zaman onlara yardım etti, kimi zaman da hataları sebebiyle onları cezalandırdı.
Hikayeler hep bu ilişkiler üzerine anlatılageldi…









Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

TANRILARIN TAHTI NEMRUT

KOMMAGENE KRALLIĞI VE NEMRUT DAĞI Bugün sizleri dünyada eşi olmayan, ‘Tanrıların Tahtı’ olarak adlandırılan Nemrut Dağı’na ve orada tüm haşmeti ve gizemi ile birlikte yükselen Kommagene Krallığı’na ait görkemli anıtlara götüreceğim. Eşi görülmemiş devasa boyutlarda heykeller ve 2000 yıldır antik dünyanın gizemlerinde saklı kalan bir krallık ve onların ölümsüzlüğü hedeflemiş kralları I.Antiochos… Adıyaman il sınırları içerisinde bulunan,1987 yılında UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ne girmiş olan Nemrut Dağı, geçmişte ismi Anka Dağı olan Anti Toros dağ silsilesinin 2206 m yüksekliğindeki ‘Nemrut Zirvesi’dir. Nemrut Dağı’nı bu kadar değerli yapan, üzerinde bulunan antik mezar, anıtsal heykeller, mimari kalıntılar ve benzersiz manzarasıdır. Günümüzde Kommagene Krallığı’nın çekirdeği olarak Adıyaman’ı ve ardından da Gaziantep ve Kahramanmaraş illerini de içine alan bir coğrafyayı kapsadığını söyleyebiliriz. Geçmişte ise, batısında Kilikya yani Alanya’dan başlayıp doğuda İskenderun Körfez

Yaratılış Mitleri-2:Türk-Altay Mitolojisi - Her Şeyden Önce Su Vardı

Yer yoktu, kişi yoktu, bitki yoktu, hayvan yoktu…Yalnızca uçsuz bucaksız, kapkaranlık bir su vardı. Ve suyun üzerinde beyaz iri bir kaz kılığında uçan Bay Ülgen vardı. Kudret sahibi Ülgen, bu sonsuz su üzerinde kanat çırpmaktan ve derin yalnızlığından yorulmuştu. Bir şeyler yapma arzusundaydı fakat ne yapacağını, tanrı olduğu halde bu durumu nasıl değiştireceğini bilememişti. Bir gün o kapkaranlık sularda bir dalgalanma oldu. Ülgen suyun kaynadığı yere yöneldi. Suyun derinliklerinden tatlı, büyülü bir ses geldi. Önce şaşırdı Ülgen, sonra onunla konuştu: “Yalnızlık Tanrıya dahi ağır yüktür Bay Ülgen, bu derin yalnızlıktan kurtulmak istiyorsan yaratmalısın!” “Sen kimsin?” “Ben Ak Ana’yım.” “Göster yüzünü ve konuşmaya devam et!” Ak Ana, tüm güzelliğiyle suyun yüzünde belirdi. Işıltısıyla karanlığı aydınlattı, Bay Ülgen’i kendine hayran bıraktı. “Ben kendi dünyamdaydım ama gördüm ki tanrı olduğun halde yalnızlıkla baş edemiyorsun.” “Altımda kapkaranlık, uçsuz bucaksız su varken, durmadan b

İnsanlığın Kısa Tarihi🌍Sapiens

İnsanlığın bugüne kadar yaptığı yolculukta bana eşlik etmek ister misiniz?  Yuval Noah Harari'nin dünyada en çok satanlar listesine girmeyi başarmış ve büyük ses getirmiş olan, ilk insanlardan günümüz teknoloji çağına kadar, insan türünün evrimini inceleyen ''Sapiens'' adlı kitabının kısa bir özeti olarak hazırladığım bu yazımda, sizlerle kahvelerinizin eşliğinde keyifli bir hafta sonu okuması paylaşmak istedim. Umuyorum insanoğlunun bu kısa yolculuğu sizlere de keyif verecek. Hadi bakalım kahveler hazırsa☕ hayat maceramıza başlamanın zamanı geldi.😀 Bu kadar çok şeyi nasıl yapabildik? Sorunun cevabını öğrenmek için en başa dönelim. Yapılan araştırmalar evrenin 13,5 milyar yıl olduğunu göstermektedir. İnsanlığın ise bunun sadece 2.5 milyon yıllık kısmında var olduğu düşünülmektedir. Eski çağlarda hayatta kalma savaşı veren insan bugün dünyaya hakim egemen güç haline gelmiştir. İnsanoğlunun bu güce üç önemli dönüşüm sayesinde ulaştığına inanılmaktadır. İlki 70 bin